Felsefe ve eğitim ilişkisi

Üst düzeyde bir ideal, değer olarak iyi daime arzulanan bir şeydir. İyinin mahiyeti apayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte yine de iyi nedir? yada iyiliğin ölçütü ne olmalıdır? soruları hep cevaplanmayı ve çözümlenmeyi bekleyen birer problem olarak insanlığın karşısına çıkmıştır. Ahlakın temel erdemi olan iyi, başka bir biçimiyle, olmak, ulaşmak ya da elde edilmek istenen bir şey ya da durum olması bakımından arzulanan nihai amacı simgeler. Erdemli olmak bir bakıma iyi olmak ya da onu istemekle bir paralellik gösterir. İyi gibi bir erdeme ulaşmayı hedefleyen bir kişi ise bilgelik yoluna girmiş demektir. İşte bu sürecin ana unsuru ise eğitimdir. Erdemli olma, en azından bunu isteyebilme ve de istenilen bir noktaya ulaşmada insan için yegâne araç eğitimdir. İnsan, yalnızca eğitim sayesinde kendini gerçekleştirme ve olduğundan daha iyi bir duruma veya arzulanan bir ideale ulaşabilir. Bu bağlamda eğitim bir bilgelik sürecidir denilebilir.

Bilgelik kendisinden ne anlaşıldığına bağlı olarak farklı biçimlerden değerlendirilebilmesine rağmen geleneksel tanımlama ile bilmeyi isteyen bir varlık olarak insanın yaşamında bilmek istediği şeye yönelerek onun hakkında salt etkinlik olarak bilmeyi sevmesi, istemesi ve bu süreçte verilen çabaların tümüdür. Bilgeliğin, iyi ve erdem gibi ahlakın temel değer ve kavramları ile karakterize edilmesinin sebebi ise bunların salt ahlak açısında değil insan hayatının geneli açısından ulaşılmak istenen en yüksek ideali temsil etmeleridir. Eğitim de bu ideallere ulaşma çabalarının bir parçası olarak onları sistematik bir yapı içerisine sokan en temel insan faaliyetidir. İşte bu sebeple bilgelik, erdem, iyi, eğitim gibi kavramlar arzu edilir bir durumu ifade etmek açısında birbirleriyle sıkı bir ilişki içerisindedir ve daima bir arada anılır. Ünlü Çin düşünür Konfüçyüs de “bilgeliğin” temel ideası olarak “erdem”, “iyi” ve “dürüstlük” kavramlarını ele almış, bunları elde eden kişinin bilgeliği de elde edebileceğiniz savunmuştur. O’nun bilgeliği ele alışı, yukarıda bahsettiğimiz “bilgelik sevgisi” (philosophia) şeklindeki felsefe tanımına ve özellikle de Sokrates’in düşüncelerine çok benzerdir. Konfüçyüs de Sokrates gibi insanı ve ahlakı yüceltme yoluna gitmiş ve hiçbir insanın bilerek kötü olmayacağını savunmuştur.

Eğitim, insanın insanca yaşamasının olmazsa olmaz bir koşuludur. Çünkü eğitim, insanın hem bedensel hem de ruhsal yönden değişimi ve gelişimindeki en önemli işlevi üstlenmektedir. İnsan, yine sadece eğitim aracılığıyla bireysel yaşamdan ziyade toplumsal, ulusal ve uluslararası ilişkilere kadar her alanda kendine özgü bir dünya kurarken; ötekiyle olan ilişkilerini de düzene sokmuştur. İnsanların eğitilmesi için gerekli olan araç-gereç ve yöntemler, zaman ve mekâna göre bir takım değişikliklere uğramış olsa da eğitilmesi gereken, gerektiği düşünülen insanın doğasında ya da asli niteliklerinde temelde ve özde bir değişiklik olduğunu söylemek zor olacaktır. İnsanlık tarihinde, her ne kadar değişik dönemlerde birbirinden farklı düşünceler aracılığıyla insanlar eğitiliyor olsa da; söz konusu düşüncelerden bazıları, insanlar arası ilişkiler de her zaman var olmuştur ve bundan sonra da var olmaya devam edecektir. Bu eğitim düşünceleri yüzyıllardan günümüze kadar gelmiştir. Ancak buna rağmen eğitim hakkındaki bu düşünceler üzerinde tam ve kesin bir görüş birliğine varılamamıştır ve hiçbir zaman tek bir görüş tüm dünyada ortak bir kabul görmemiştir. Tarih boyunca birçok düşünce ve teori birbirinin karşıtı ya da destekleyicisi başka bir anlamda tamamlayıcısı olarak seyrini sürdürürken, meydana gelen düşünce hareketleri, Fransız devrimi ile birlikte ortaya çıkan modernite ile birlikte insanlığın gelişim seyrini bir anda var olandan çok daha farklı bir yöne kaydırmış, aydınlatmacı karakteri ile modern düşüncenin gelişimini hızlandırmıştır. Bu bağlamda, insan faaliyetlerinde önemli yere sahip olan ve önde gelen toplumsal kurumlardan olan eğitim de bu değişme ve gelişmelerden yeteri kadar nasiplenmiş ve bu bağlamda modern dünyada aydınlanmanın bir parolası olarak kendine ayrıcalıklı bir yer edinmiştir.

İnsanlık ilkel topluluktan uygar bir toplum olma, insan da kendini bilme ve doğaya egemen olma yolunda tarihin her aşamasında çeşitli problemler ile karşı karşıya gelmiştir. Bilinmeyeni ortaya çıkarmak, bilmek, ona hükmetmek ve onu kullanarak bir sonrakini bilinmeyeni ele alıp çözmek, sonra bir başka bilinmeyen ve daha sonra bir başkası… Ondan bağımsız gibi ortaya çıkan ile arasındaki ilişkiyi ve onun bir başkasıyla bağlantısı şeklinde uzayıp giden problemler yumağıdır insan yaşamı. Bu problemler ise, insan hayat içerisindeki normal akışını sürdürürken gündelik yaşamın içinden belirir, bazıları ise meraktan dolayı özellikle seçilmiş problemlerdir. Var olma mücadelesinde doğaya teslim olmamak, elde ile yetinmemek ve en önemlisi de bilme isteği ve bu doğrultuda beliren problemler insanı düşünmeye, araştırmaya ve incelemeye sevk etmiş, bu çabaların onun dünyaya ve dünyadaki varlıklara karşı bilinçlenmesini ve bir vaziyet almasını sağlamıştır. Ayrıca insanların bir arada yaşama gereksinimi topluluk halinde yaşamayı zorunlu kılmış, topluluktan toplum olma yolunda önemli mesafe kat ettirmiştir. Toplum bilinci ile uygarlık yolundaki bu çabalar, içerisinde insan gibi çok önemli ve çok özel bir elemanı barındıran topluma, nasıl yön verileceği ve onun yapıtaşı olan bireylerin nasıl yetiştirileceği ise başka bir problem olarak insanlığın karşısına çıkmıştır.

Her toplum kendi bugününü ve geleceğini planlamak, yeni nesillere kültürlerini, deneyimlerini ve bilgi birikimlerini aktarmak ve onları genel amaçta insanlığa; özel amaçta ise toplumlarına ve kendilerine faydalı birer birey olarak yetiştirmek istek ve ihtiyacı içerisindedir. Bunun gerçekleştirilmesi de ancak başka eğitim olmak üzere çeşitli sosyal kurumlar aracılığı ile mümkündür. Bu yüzden uygar toplumlar öncelikle eğitimin kurumsallaşması için okullar kurmuşlardır. Ancak bu iş sadece bu kadarla sınırlı değildir. Eğitimin işleyişini belirleme üzerine, Eğitim nedir? Kimler eğitilmelidir? İnsanlara ne veya neler öğretilmelidir? Eğitimin hedefi nedir? Eğitim kimleri ve neyi kapsamalıdır? Nasıl bir eğitim yapılmalıdır? Gibi problemlere karşılık ileri sürülen fikirler ve bu doğrultuda yapılan tartışmalar ise eğitime felsefi bir boyut kazandırmıştır. Bu boyutta eğitimi biçimlendiren ve ona yön veren düşünceler, pratik felsefenin içinde yer alan eğitim felsefesinin konu alanındadır. Uygarlığın başlangıcından bu yana, bütün felsefi disiplinlerde olduğu eğitim felsefesinde de tam bir uzlaşma söz konusu değildir. Çeşitli dönemlerde farklı toplumlarda, toplum yapısı ve çağın anlayışına göre eğitim anlayışları kabul görmüştür.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.